ÖN SÖZ

İnsan için en önemli ve vazgeçilmez ‘somut’ değer, hiç kuşkusuz ailedir. İnsan, gözünü açtığı ailesi veya kendisine aile sıcaklığı sağlayan ortam içinde hayata tutunur. Bu ortamda kimliğini kazanır, gelişir ve sosyalleşir. Yetişkin bir birey olunca da gerçek mutluluğu ve huzuru, evlenerek kurduğu yuvası içinde bulur. Diğer bütün mutluluklar ve hazlar, aslında aile huzurunun birer türevidir ve onunla anlamlı hale gelir. Bu gerçek, daha ilk insanın yaratılış serüveninde somut bir biçimde görüldüğü gibi, her birimizin yaratılış kodlarına yerleştirilmiştir:

“Sizi bir tek nefisten/candan yaratan ve kendisiyle mutlu olsun diye eşini de aynı şeyden var eden O’dur...” (A’râf 7/189; bk. Zümer 39/6).

Eşler arasındaki sevgi ile bunun doğurduğu aile huzuru ve mutluluğu o kadar önemlidir ki, Yüce Allah bunu, kendi varlığının bir ispat aracı olarak sunar:

“Allah’ın varlığının belgelerinden biri de, içinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp, aranızda sevgi ve rahmet var etmesidir. Bunlarda düşünen bir toplum için dersler vardır.” (Rûm 30/21).

İslam’ın temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim’e ve Peygamberin tatbikatına baktığımızda, işte bu arka plan sebebiyledir ki, aileye kurumsal varlık kazandırmanın ve onun üzerine titremenin aslî bir görev olarak belirlendiğini görürüz. “İçinizdeki bekârları ve erkek-kadın hizmetçilerinizden durumu uygun olanları evlendirin! Eğer onlar fakir iseler Allah onları kendi lûtfuyla zenginleştirir. Allah; her şeye gücü yeten, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/32) ayeti bu görevi bütün bir topluma yüklerken, “Dinini ve ahlakını beğendiğiniz bir kimse size dünür geldiğinde onu evlendirin! Böyle yapmazsanız yeryüzünde fitne ve bozgunculuk çıkar.” (Tirmizî, “Nikâh”, 3) hadisi, anne-babaların bu noktadaki özel sorumluluğuna işaret etmektedir.

Diğer taraftan evlilik, hayatın bütün değerlerinin temeli ve anlam kaynağı olan dinin korunmasını sağlayan en önemli unsurdur. Bu gerçek, Allah Rasûlü’nün mübarek dilinden şöyle sâdır olmuştur: “Kişi evlendiğinde dininin yarısını tamamlamıştır. Diğer yarısı için de Allah’tan korksun (O’na sığınsın).” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, IV, 382).

Aile aynı zamanda erdemlerin kazanıldığı, insanı insan yapan değer ve niteliklerin miras olarak alındığı bir okuldur da. Fıtrat yani insanın yaratılış ayarları ve doğası gereği belli bir zamana kadar devam mecburiyeti olan bu okulda, benimsenmek üzere faziletler, tanıyıp uzak kalmak üzere rezîletler öğrenilir. “Aile terbiyesi” denilen olgu da işte bu anlama gelir.

Normal şartlarda bu kodlara sahip olan/olması gereken aile, bazen görevlerini yapamaz hale, hatta fıtratla uyumsuz uygulamaların yerleştiği ve normalleştirildiği bir kurum haline de gelebilmektedir. Anne-baba da olsa insanoğlunun bencilliği, ihtirasları; dinin, fıkıh ve ahlakın asla onaylamayacağı kimi töreler, aile yuvasını ruhsal ve fiziksel işkencelerin de yapıldığı bir hapishaneye çevirebilmektedir. Bu hapishanede artık mutluluklar değil hüzün; umut değil karamsarlık, saygı değil korku, sevgi değil zorla katlanma daha belirgin hale gelmektedir.

Önümüzde insanlığın tarihi boyunca ortaya koyduğu tecrübe, elimizde bizim için en doğrunun ve uygun olanın reçetesini ihtiva eden Kur’an-ı Kerim, yedeğimizde hayatın her anında ideal davranış modelinin ne olduğunu gösteren Hz. Peygamber’in Sünnet’i bulunuyorken, nasıl oluyor da aile mutlu ve huzurlu bir yuva olma özelliğini kaybediyor?

Elinizdeki bu kitap, ideal aile yapısının kodlarını ve mutlu bir yuvanın özelliklerini temel kaynaklarımıza dayanarak belirlemeye ve böylece yukarıdaki soruya cevap aramaya çalışacaktır.

Başarı yalnız Allah’tandır ve her şeyin en doğrusunu da O bilmektedir.

Prof. Dr. Ahmet YAMAN

Eylül 2014, Ankara

Aile Hayatimiz Epub3