Vakfeler yapıldı, dualar edildi. Yukardan aşağıya nehir akar gibi aktı hacılar!
Mina’da şeytan taşlandı: Bir daha kalbimize girmesin bizi Rabbimizden uzaklaştırmasın diye.
Hırs, haset, kibir, riya bizi esir etmesin diye.
Çoğaltma yarışı, biriktirme arzusu bizi harama düşürmesin diye.
Şeytanın yoluydu taşladığımız.
Günahtı, haramdı, kul hakkıydı, kamu hakkıydı taş attığımız.
Öfkeyi taşladık, kini taşladık.
Yeniden Beytullah’a koştuk.
Yolculuk devam ediyor.
Sonsuzluk yolculuğu…
Traş olduk; dünyaya döndük hayatımızın kalan kısmını tamamlamak üzere.
Hacı olduk!
Hacı…
İnsanlar bize hitap ederken ismimizin önüne “hacı” koyacaklar belki.
"Hacı abi, hacı abla”diyecekler.
Rabbimiz ne diyecek acaba?
"Lebbeyk” diyen “emrine amadeyim, ne dersen yapacağım” diyen kul sözünde duracak mı acaba?
Öyle ya Allah bizim hacılığımızı tavaftan, Arafat’tan paylaştığımız resimlerle öğrenmiyor ki!
Ne çok meraklıyız!
Göstermeye, bildirmeye, duyurmaya.
Halbuki O bilse yetmez mi?
Sadece O bilse.
Yalnızca O bilse.
En önemlisi; hacı olmak, hacı kalmak, hacı ölmek!
Müslüman olmak, müslüman kalmak, müslüman ölmek.