Sosyal medya kullanımı, paylaşımlar, görüş bildirmeler ve haberleşmeler son yıllarda büyük bir hız kazandı.

Salgın süreci ise bu durumu katlayarak artırdı.

Bilgiye ve haberlere anında ulaşmak insan olarak hepimize keyif veriyor. Ancak beraberinde bazı problemleri de getirdi.

Anlık bilgi paylaşımı, bir metnin veya bir görüntünün bazı bölümlerinin yayınlanması, konuyu bağlamından kopararak paylaşmak, algı oluşturmak ve toplumu yanlış bilgilendirmek bu konu etrafında konuşabileceğimiz konulardan bazılarıdır.

Benim gibi düşünmeyen insanları ne yapmalıyım? Veya doğrudan bana karşı olumsuz sözler sarf eden, hatta hakaret edenlere karşı nasıl cevap vermeliyim? gibi soruların cevapları hepimizi için önemlidir.

Bazen de bizim yakından bildiğimiz bir konunun aslına uygun olmayan bir şekilde paylaşıldığını görmek, hatta paylaşılan bilginin hiç doğru olmadığını görmek hepimizi üzmektedir. Bu itibarla internet ilmihalini iyi düşünmeliyiz. İlmihal kavramın günün ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi gerektiği aşikardır. Sahte hesap açmanın vebal olduğu, kendi hesabından da olsa kişinin elinden ve dilinden, dolayısı ile kaleminden çıkan her harfin sorumluluk gerektiği bilinci oluşturulmaz ise bu konuda toplum olarak daha çok canımız yanacaktır.

Yalan bilgi

Yalan söylemek kişinin karakterini gösteren bir durumdur.

Yalan, olmayanı söylemektir.

Bu temel ahlaki bir problem olmakla birlikte akaid konusunu da yakından ilgilendirir. Bilerek bir Müslümanın yalan bilgiyi dolaştırmasını düşünemeyiz. Kur’an-ı kerim yalan yere şehadet ile ilgili şu haberi bize vermektedir: (O kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler. “ ( Furkan, /72).

Her hangi bir bilgi veya haberi de aslını öğrenmeden hele hele kişi hakkını ihlal edecek bir durum ise kesin bilgiyi almadan paylaşamayız. Yalana bağlı olarak iftira, tecessüs, hakaret v.b tavırları da asla tasvip edemeyiz. Ama bize yapılıyor, gibi bir gerekçe asla bizim için geçerli olamaz.

İhtilaf

Bazen aile içinde bile bir konuda anlaşamayabiliriz. Ama Müslüman kimliği, duruşu ve tavrı bizim olaylar karşısında nasıl bir hâl alacağımızı ortaya koyar. Bizim gibi düşünmeyenlere karşı sözümüz ve eleştiri hakkımız vardır. Ama bilgiye dayalı, ifadelerimiz Müslüman kimliğine yaraşır bir düzeyde olmalıdır. Unutmayalım ki dünyayı iyilik ve iyilikler kurtaracaktır.

Televizyonlardaki tartışma programları başta olmak üzere her platformda yazılan ve çizilenlerden çoğumuz rahatsızlık duyuyoruz. Ama ısrarla bu hal devam ediyor.

Bu konuda hukuki tedbirler alınsın diye konuşulduğunda da hemen özgürlükler konusu gündeme getiriliyor. Bir kişi bile olsa kişilik hakları ihlal ediliyorsa bunu hepimizin düşünmesi gerekiyor.

Bazı tavsiyeler;

- Her paylaşıma cevap vermek, siyasi içerikli haber ve konuşmalara cevap niteliğinde karşılılık verilmesi her açıdan sağlıklı değildir.

- Sosyal medya ortamı tartışma ortamı değildir. Sadece anlık haber ve kısa bilgi paylaşımı olabilir.

- Husumet doğuran ifadeler ve paylaşımlar her ortamda ahlaki değildir. Sorumluluğu vardır.

- Tartışılan herhangi bir konu, muhtevası gereği sadece ilmi mahfillerde konuşulması gerekebilir. İlmi kavram ve konular, kendi usul ve dairesinde ilmi metotlarla konuşulmalıdır. İlmi özgürlük diye toplum önünde tartışılması fayda getirmeyecek durumlardan sakınılmalıdır.

- Ana konular haricinde şâz konuların tartışılması, taraftar toplama havasını verecek, yendi-yenildi algısı oluşturacak görüntülerden de kaçınmak gerekir. Günümüz tartışmaları hakkında Dr. İsa Atcı’nın şu değerlendirmesi önemlidir: “ Günümüzde meydana gelen ihtilâflar, nadiren dinin sabiteleri etrafında cereyan etse de çoğu zaman şâz görüşler veya tâli meseleler ekseninde sürdürülmektedir. Bu bağlamda, söz konusu ihtilâf ve tartışmaları esasen iki yönden ele almak faydalı olacaktır: Birincisi, ihtilâfın konusu. Diğeri ise, görüşlerin beyanı ve reddedilmesinde tarafların kullandığı dil ve usluptur. Buradaki temel sorun delillendirme yöntemlerinin ve izah tarzlarının farklı olması değil, savunulan görüşün mutlak doğru olarak kabul edilmesi, taassup derecesinde savunulması ve karşıt görüşün reddedilmesinde kullanılan kırıcı uslûptur. Söz konusu ihtilâflarda kullanılan uslûp ile ilmî nezaket ve tahammül sınırları zaman zaman zorlanmaktadır. “ İsa Atcı, “ Hz. Peygamber Ve Sahabe Döneminde İhtilâf Ahlâkı “ .

Sonuç

Biz bu dünyada yaptıklarımızın hesabını vereceğiz.

Ahiret yurdu hepimiz için hesap günüdür.

Kendi düşüncemizin doğruluğunu savunmak adına, dil ve üslub konusunda hangi platformda olursa olsun “öteki”nin hakkını gözetmek gibi temel sabitelerimizden asla vazgeçemeyiz.

Tartışılan konu her ne olursa olsun nefsi bir tutum olma görüntüsüne girmeden hak, adalet ve üslup gibi temel konuları ihmal etmeden tartışmalıyız.

Kadim ilim tarihimizde de sert tartışmalar olmuştur. Bu konuda bize örneklik edecek çok sayıda alimlerin kendi aralarındaki görüş ve tartışmalarında güzel örnekler vardır.