Dünyada sahip olduklarımızın en değerlisi, en kıymetlisi, en vazgeçilmezi şüphesiz ki imanımızdır. İmanımız bizi yönlendirendir. İmanımız bizi koruyandır. İmanımız bize nasıl yaşamamız gerektiğini öğütleyendir.
İmanın gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmek, imtihanı kazanmak demektir.
Hatırlayın ayeti kerimeyi: “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebut, 2)
Rabbimiz bu ayeti kerimeyle “İman ettik demenin yetmeyeceğini” imanın bir iddia olduğunu; iman eden insanın yaşarken, konuşurken, bakarken, komşuluk yaparken, karı koca münasebetlerinde, ailesine karşı davranışlarında, çocuklarını yetiştirirken, iş arkadaşlarıyla beraberken, ticaretle meşgulken, satarken ya da alırken velhasıl hayatın her anında ve alanında yaşamış olduğu süre içerisinde sürekli imanının kendisini yönlendirmesi gerektiğinin farkındadır.
İman; insanı yalan söylemekten korur.
İman; insanı haram yemekten korur.
İman; insanı başkalarına zarar vermekten korur.
İman; insanın dilini gıybet etmekten korur.
İman; insanın gözünü harama bakmaktan korur.
İman; insanı sürekli iyiye teşvik eder. Yaptığı takdirde rahmete yaklaştıran, Rahman’a yaklaştıran, cennete yaklaştıran işleri insana telkin eder.
İmanı olmayan bir insan ,bir eli yağda bir eli balda kıvamında bir hayat bile yaşasa, dünyadaki en şöhretli insan haline gelse, sayamayacağı kadar servet sahibi olsa, şöyle bilimsel gelişmelere imza atsa, böyle teknolojik yenilikler icat etse bunun ebedi alemde -dünyada insanlara fayda verebilir- iman olmaksızın insanlara bir faydası olmaz.
Altını kalın çizgilerle çizmemiz gereken; yaşamış olduğumuz zamanda, yaşamış olduğumuz çevrede, yaşamış olduğumuz şartlarda gözden kaçırdığımız en önemli hususlardan bir tanesi budur. İmanla beraber başarıya odaklanmak yerine, imanla beraber Rabbimizin rızasını kazanabileceğimiz hakikatini gözden kaçırıp; sırf dünyevi olan başarıya, maddi olan başarıya odaklandığımız takdirde kaybedenlerden oluruz.
Rabbimiz (c.c.) dünyayı ahiretle kıyaslarken; “Allah katında bir gün sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir” buyuruyor. (Hac, 47) Dolayısıyla bütün imkânlar ve nimetler, bütün gelişmişlikler ve bütün dünyevi güzellikler süreli ve sınırlıdır.
Rabbimiz (c.c.) buyuruyor ki: “De ki: Size, iş ve davranışları bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?” (Kehf, 103)
En çok zarar eden kimse kimdir diye bize sorulsa: “En çok zarara uğrayan kişi, hesabını bilmeyen aldığıyla verdiği arasında bir denge kuramayıp zarar eden, ticarette iflas eden, batan kimsedir.” şeklinde cevaplar verebiliriz.
“Dünyada gösterdikleri bütün gayretler, yaptıkları bütün işler boşa gider.” Halbuki dünyadayken iyi bir şey yaptıklarını zannederler.
İyi bir şey yaptıklarını zannettikleri halde , bir takım başarılar elde ettiklerini zannettikleri halde , faydalı olduklarını zannettikleri halde yaptıklarının tamamı boşa gidenler!
“Bunlar rablerinin ayetlerini ve rablerinin huzuruna çıkmayı yalanlayanlardır.”
Allah'ın huzuruna çıkmayı reddedenlerdir. Allah'ın huzurunda hesaba çekileceklerine inanmayanlardır. Ahiretin varlığını kabul etmeyenlerdir.
Ahirete uygun yaşamayan, davranmayan; ebedi bir günün, ebedi bir hayatın olduğu bilincine sahip olmadan sadece dünyaya göre yaşayanlardır.
İyi bir şey yaptıklarını zannediyorlar. Akşama kadar koşturuyor, yığıyor, biriktiriyor, geliştiriyor, icat ediyor, buluyor ama bir şey yok.
İman yok !
İman olmayınca da kıymet yok. Cenab-ı Hak Teâlâ “Bütün işleri boşa gider” diyor.
Benim sözüm olsa atabilirsiniz. Başka konuşan bir hocamızın sözü olsa atabilirsiniz. Ama alemlerin Rabbi Allah’ın (cc) sözü olunca, bizde göstermesi gereken tesir, hepimizi ürpertmesi, hepimizin kalbini ihtizaza getirmesidir.
“İşlerinin tamamı boşa gitmiştir.” “Ahiret gününde, kıyamet gününde onlar için bir terazi bile kurmayacağız, işlerini tartmaya bile değer görmeyeceğiz” diyor.
Neden bunun üzerinde bu kadar duruyoruz. Çünkü yaşamış olduğumuz hayatta, her yaptığımız işte, her konuştuğumuzda, her baktığımızda, her tattığımızda beni gören Allah var. Yediğimizin, konuştuğumuzun, yazdığımızın, baktığımızın, aldığımızın, verdiğimizin… hesabını vereceğiz.
Bir gün var “likaullah” denilen. Allah'ın huzuruna çıkma, Allah'a kavuşma denilen bir gün var. Bu bilince sahip olmazsak, yaşamamızın bir anlamı olmaz. Hayatın bir anlamı olmaz.
İmanımızın bize sorumluluklar yüklediğinin farkında olarak yaşama gayreti, bizim için vazgeçilmezdir.
İmanımız bizi kötülüklerden korur. İmanımız bizi iyiliklere yönlendirir. Cenab-ı Hak: “Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere koyarız.” (Nisa, 31) buyuruyor.
Sakınma bilinciyle yaşamalıyız.
Allah'ın yaptığımız her şeyi gördüğünü unutmamalıyız. Bizi camideyken de evde, işte, hatta dışarıda eğlenirken de görmektedir. Nerede olursak olalım veya ne yapıyor olursak olalım, yaptığımız ya da yapmamız gerekirken yapmadığımız her şeyden sorumlu tutulacağız. Her zaman doğru olanı yapmaya çalışmalıyız.
Her halükarda, her yaptığımızdan Allah'a hesap vereceğiz.