Her insan doğduğu andan itibaren hayat boyu bir koşturmaca içerisindedir. Küçükken büyümek, okullar bitirmek, büyüdükçe iş sahibi olmak, aile kurmak, çocuk büyütmek, farklı sorumluluklar içerisinde sorumlulukları yerine getirmeye çalışmak derken her insan için ömür hızla gelip geçmektedir. Bu koşturmaca içerisinde asıl dünyaya geliş gayemiz olan şeylerin farkında olabilmek, bizleri yaratan Yüce Allah’ı hakkıyla bilmeye çalışmak, bizlere yol gösterici olarak gönderdiği Peygamber Efendimizi hakkıyla tanımaya çalışmak, bizlere rehber olarak gönderilen Kuranı Kerimi hakkıyla anlamaya çalışmak noktasında yapmamız gerekenleri yapmak konusunda acaba ne durumdayız? Bir imtihan hayatı içerisinde olduğumuz bu dünyada amaçlarımız neler ve bizi bu amaçlara ulaştırabilecek araçlarımız nelerdir? Yoksa amaçları unutup araçları amaçlar haline getirerek imtihanı başarma noktasında kendimizi tehlikelere mi atıyoruz diye sık sık düşünmek, tefekkür etmek, istişarelerde bulunmak acaba bizlere çok mu zor gelmektedir?
İşte bu noktada adeta bizlere durun! Kendinize gelin! Ne yapıyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Dercesine bazı şeylerin farkına varmak, hayatımızı manevi bilinçle gözden geçirmek, hesap günü gelmeden kendimizi hesaba çekmek noktasında farkındalığımızı geliştirecek, bizler için güzelliklere ulaşmak noktasında fırsat olacak bir mübarek üç ayların daha arifesindeyiz. Bu üç ayları geçmişimizi değerlendirmek için bir fırsat, geleceğimizi planlamak için bir imkân, dert ve sıkıntıları azaltma veya onlardan kurtulma noktasında sığınılacak bir liman olarak görmeliyiz. Hızla akıp giden hayatımızda; hayatımızın değerlendirileceği anda bizleri rahatlatacak, hesabımızı kolaylaştıracak fırsat dönemleri olarak görüp üç ayları en verimli şekilde nasıl değerlendirebileceğimiz noktasında araştırmalar yapmalı, bilgiler kazanmalı, çalışmalar yapmalı, kapsamlı planlar oluşturmalıyız.
Yaşadığımız hayatı, Dünya’yı ciddiye almalıyız: malum, dünya tüm insanlar için bir imtihan sahasıdır ve bu imtihanın sonucuna göre ahirette sonsuz bir hayat bizleri beklemektedir. İmtihan olan yerde bazen zor sorular, bazen kolay sorular ile karşılaşır insanlar. Aslında soruların zor veya kolay olması biraz da insanın sınava hazır olup-olmama durumu ile ilgili değil midir? İyi bildiği, çok çalıştığı yerden gelen sorular insanın hoşuna gitmez mi sınavda? Tabi ki cevabı iyi bilinen her soru insan için kolay sorudur. En kolay soru bile cevabı bilinmediği zaman en zor soruya dönüşmez mi sınavdaki insanlar için? Netice de imtihan varsa bir yerde her şey, her zaman istenildiği gibi olmaz elbette. Çünkü öyle olursa, gayret-çaba gerektiren bir durum olmazsa imtihan diye bir şey olmaz ki zaten. İnsanlar iyi ile kötü, çalışkan ile tembel, samimi olan ile samimi olmayanın ayrışması gibi çok farklı sebeplerle dünyada bir imtihana tabi tutulmaktadır.
İşte insan, dünya hayatında farklı dünyevi sorumluluklar sebebiyle bir sağa bir sola savrulmakta iken, bu durumdan zaman zaman bunalırken imdadına her gün, günde 5 kez onu Yüce Allah ile huzurda buluşturacak olan namaz, gönlünü bir nebze olsun ferahlatacak zikir, dua gibi ibadetler, senenin dörtte birini oluşturan ama manevi kazançlarıyla asırlara bedel mübarek üç aylar yetişir. Bu dünyada sadece dünyanın gelip geçici olduğunun tam bilincinde olabilen insan, neye ne kadar değer ve önem vereceğine en doğru şekilde karar verebilir.
Özelliklede sanayi ve teknolojinin hızlı gelişimi, teknolojik araçların çok hızlı bir şekilde yaygınlaşması, her evde olmaya başlayan akıllı telefon, tablet, TV, bilgisayar gibi araçlar insanların günlük yaşam şeklini, zaman kullanım alışkanlıklarını çok hızlı bir şekilde değiştirmiştir. Bu araçlar internet ve sosyal medya programları ile çok daha donanımlı, güçlü, insanların zamanlarına el koyucu haline gelince maalesef zihinler her geçen gün daha çok dünyevileşmeye başlamıştır. İnsanlar çeşitlenen dünyevi şeylere, sayıları çok artan istek ve arzulara zamanlarını her geçen gün daha çok ayırır hale gelmeye başlamıştır. İşte böyle bir dönemde “Üç Aylar” diye tabir edilen Recep, Şaban ve Ramazan ayları, insanların imtihan hayatını başarmaları açısından önemli güç olan ruhsal gelişimi açısından büyük fırsatlar içermesi, boşlukta olan ruhlar için huzur kaynağı hale gelmesiyle Müslümanlar için her geçen yıl daha bir özlemle beklenir hale gelmeye başlamıştır.
Kalpler tüm zamanı ele geçirmeye çalışan dünya ve teknolojik araçlar sebebiyle artık daralmış, gönül bir nefes, huzur soluğu ararken üç aylar işte insana özlemle aradığı tam böyle bir manevi iklimi sunar. Dünyada hiçbir dünyevi imkân, zenginlik, maddiyat insana ihtiyacı olduğu huzuru, mutluluğu sunamaz. İnsan nereye elini atsa ruh-beden bütünlüğü oluşmadıkça o iş yarım olacaktır. Bu bütünlük doğru oluşmadıkça, doğru bilinç ve farkındalıklar gelişmezse insan, neye el atsa herhangi bir şeyi tam manasıyla mükemmel gerçekleştiremeyecektir. Dünyevi tüm icatlar kullanımı ardından sürekli bir güncelleme ihtiyacı ortaya çıkarırken, sürekli bir yenileme, sürekli eklenen yeni özellikler insanda yeni modelleri talep etme duygusunu ortaya çıkarmaktadır. Çünkü ilk seferde yaptığını mükemmel yapabilen sadece Yüce Allah’tır. Yüce Allah öyle bir nizam, intizam koymuş ki sistem üzerinden binlerce yıl geçmesine rağmen ne güneş-ay, ne yaratılan canlılar, bitkiler güncelleme ihtiyacı hissederler. Yaratılanlar hep aynı verimlilikte, genetiğiyle ve iklim koşullarıyla oynanmadığı müddetçe aynı verimlilikte, güzellikte insanlar ve diğer canlılar için ortaya nice faydalar çıkarmaya devam ederler.
Üç ayları en değerli kılan şeyler: içinde bulunan Regaip Kandili, Berat Kandili, Miraç Kandili, bin aydan hayırlı Kadir Gecesi ve içindeki on bir ayın sultanı Ramazan ayıdır elbette. İbadetin, orucun, namazın, zikrin, duanın zirveye ulaştığı gecelerde ve Ramazan ayında insan mükemmel olan yaratıcı ile iletişimini artırarak kendisinin eksikliğini, acizliğini daha iyi fark eder. Ruhunu önemseyip, ona özel zamanlar ayırarak kendisiyle barışık hale gelir. Bu sayede imtihanlarla sıkışan, daralan gönlü sükûnet, güç ve huzur bulur. Mükemmelliğin, her istediğinin dünyada olamayacağını; bu yüzden ölüm sonrasına yatırım yapmak gerektiğini çok daha bilinçli bir şekilde müşahede etmeye başlar.
Müslümanlar, Ramazandan sonra da kazandıkları güzel alışkanlıklarını kaybetmemek için gayret ederler, 6 günlük Şevval ayı orucu ve pazartesi-Perşembe oruçları ile güzel hasletleri devam ettirmeye çalışırlar. Tabii büyük kazanımların oluşabilmesi için Ramazan ayının değerinin çok iyi bilinmesi, bu ayda ciddi yoğunlaşma ile zihnen-bedenen yoğun manevi kazanımlar elde etmek için çok ciddi çabalar göstermek gerekir. Bir Müslümanın gözünde Ramazan tabiri caizse kralın bol bol bahşiş dağıttığı ama bu bahşişlerin alınması için huzura gidilmesi, çok ciddi gayretler gösterilmesi gerekli olan bir mevsimdir. Ramazan ayının kıymeti bilinerek değerlendirildiğinde bu bir ay, diğer on bir ayın boşluğunu giderecek derecede zihinler ve gönüller için doyurucu olacaktır. Önümüzdeki üç ayları, mübarek geceleri ve on bir ayın sulatanı Ramazanı Şerif ayını hakkıyla değerlendirebilenlerden olmak niyazıyla...