Dünya hayatını özetlemek gerekirse, mal biriktirmek, makam elde etmek, evlenip çocuk sahibi olmaktan ibaret sayılır.
İnsan güne uyandığında gözünü hep bu hedeflere açar, gecesini gündüzüne katarak çabalar durur. Zira dünyada mutlu ve huzurlu bir hayat için bunlar gereklidir ve ihmal edilmemelidir. İşsiz, evsiz ve yalnız yaşayan insan için dünyada mutluluktan bahsedilemez.
Bir dünya daha var. Ölümle başlayıp sonu olmayan ahiret dünyası.
İnsan orada hayatını nasıl idame ettirecek, yaşamak için orada ne gerekiyor?
Kimi insan, ölümden sonra hayat yoktur diyerek kesip atabilir. Ancak, biraz Kur’an’a göz atan ve aklını çalıştıran gerçeği görecektir. Onun verdiği bilgiler, ahiret hayatının varlığı konusunda bütün şüpheleri ortadan kaldırıyor. Kur’an, yaklaşık on beş asır önce Hz. Muhammed (s.a.s.)’e gönderildi. İnsanın ana rahmindeki oluşum ve gelişimiyle ilgili bugün bilimin ulaştığı ve tespit ettiği süreci o çağda Kur’an haber vermişti;
“Gerçek şu ki biz insanı çamurdan alınmış bir özden yaratıyoruz. Sonra onu sağlam bir korunakta nutfe haline getiriyoruz. Ardından nutfeyi (döllenmiş yumurta) alakaya (rahimde asılıp beslenen embriyo) çeviriyor, alakayı şekilsiz et (görünümünde) yapıyor, bu etten kemikler yaratıyor, daha sonra da kemiklere adale giydiriyoruz; nihayet onu bambaşka bir varlık halinde inşa ediyoruz. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah çok yücedir. Sonra siz bunun ardından mutlaka öleceksiniz. Sonra da kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.” (Mü’minûn, 12-16).
Tıp ve bilim alanında bugün ulaşılan imkânlar o çağda yoktu.
Anne karnındaki çocuğun oluşumu ve gelişimini takip edecek tıbbi cihazlar yoktu.
Hz. Muhammed (s.a.s.) de tıpçı değildi. Daha ötesi, okur-yazar olmadığı herkesçe bilinirdi.
On beş asır önce, insanın ana rahmindeki yaratılışı ve gelişimiyle ilgili hiç kimsenin ulaşması imkânsız bu bilgiyi veren Kur’an, yine hiç kimsenin bilmesi imkânsız olan ölümle başlayan hayat hakkında bilgiler veriyor.
On beş asır önce verdiği bilginin doğru ve gerçek olduğunu bugün nasıl gözlerimizle görüp kavradıysak, öldükten sonra da o hayatla ilgili verdiği bilgilerin doğru ve gerçek olduğunu göreceğiz demektir.
Burada önemli olan, bilinçli olarak ahiret hayatına yol almaktır. Hiç bir hazırlık yapmadan, sadece bu dünya hayatına odaklı yaşayan, o gün gelip çattığında ve gerçeği gördüğünde iş işten geçmiş olacaktır.
Şu sonsuz ahiret hayatını feda ettiğin dünyada ne kadar kaldın diye kendisine sorulacak ve şu cevabı verecektir; “Bir gün veya günün bir bölümü kadar kaldık.” (Mü’minûn, 113).
Dünya hayatı, ahiret hayatına nispetle göz açıp kapamak gibi gelecek insana.
Ahiret hayatı için ne gerekiyor sorusunun cevabına gelince. Şu kesin ki, bu dünya hayatı için ihtiyaç duyulan mal, mülk ve çocukların ahiret hayatında kıymeti harbiyesi yoktur;
“İnsanların diriltileceği gün, Allah’a temiz bir kalple gelenler dışında, mal da çocuklar da fayda vermeyecek.” (Şuara, 88).
“O gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. Onlardan her birinin işi başından aşkındır. Birtakım yüzler parıldar, birtakım yüzler de toza toprağa bürünmüş kapkara kesilmiştir.” (Abese, 43-41).
Temiz Kalp deyimi; inkâr ve şirkten, kibir, gurur, kıskançlık, kin, öfke, riya, cimrilik gibi ahlaki hastalıklardan kurtulmuş; Allah’a, kıyamet gününe, yeniden dirilmeye inanan ve güzel davranışlarla bezenmiş erdemli kişiliği ifade eder.
Anne karnındayken göbek kordonuyla beslendiğinden, ağzının ne işe yaradığını bilmiyordu insan.
Dünyaya gelince, beslenmenin ağız yoluyla olduğunu gördü ve ağzın ne işe yaradığını anladı.
Kur’an’a kulak vermeyen, namaz ve diğer ibadetlerin, haram ve helal çizgisinin ne işe yaradığını bilemez.
Ahiret yurdunun hayat sermeyesi temiz kalptir.
İman ve güzel ahlak, kalbi kirli düşüncelerden arındırır, tertemiz bir kalple Allah’a götürür.