Arafat’a çıkışlar tamamlanmak üzere. Haccın en heyecanlı anları yaşanıyor.  Kefene giren milyonlar mahşere koşuyor!

Adeta yeniden diriliş başlıyor. 
Mal, makam; servet,şöhret hiçbiri alınamıyor yanımıza. 
Herkes kendi derdine düşmüş!
Bu bir prova. 
Küçük, kısa bir prova. 
Gündüz sıcaklık 50 dereceyi buluyor. 
Çadırlarımız klimalı. Ona rağmen bunaltıcı olabiliyor. 
Yarın çadır, gölge ve klima yok. 
Var aslında ama hakedene!
Dünyadan gölgelik götürebilene!

Mahşer var; gerçek mahşer. 
Sadece yaptıklarımızın karşılığını göreceğimiz mahşer!
Anne babanın çocuklarına, çocukların anne babalarına faydasının olmadığı mahşer. 
Herkesin kendi derdine düştüğü mahşer. 
Nereden kazanıp nereye harcadığımızın hesabını veremedikçe bir adım bile atamayacağımız mahşer. 
“Keşke bir fırsatım daha olsaydı” yakarışlarımızın duyulacağı mahşer. Mahşer var!
Hesap var!
Cennet var!
Cehennem var!
Sonsuz bir hayat var!
Ya cennette, ya cehennemde… “Sûr’a üflendiğinde, bir de bakarsın ki (hemen) mezarlar(ın)dan (kalkarak) Rablerine koşacaklar.
(Müşrikler) “Ah, eyvah, yazık bize! Bizi kabrimizden kim kaldırıp (uyandırdı)? Bu, Rahmân’ın vadettiği (gün)dür; (demek ki) elçiler gerçeği söylemiş!” diyecekler. (Bekledikleri), korkunç bir sesten başka bir şey değildir. Bir de bakarsın ki hepsi (huzurumuzda) hazır kılınmışlardır. (Artık) bugün, kimse haksızlığa uğratılmayacak ve size de yaptıklarınızdan başka karşılık verilmeyecektir.” (Yasin, 51-54)
Arafat’a çıkarken Rabbimize halimizi arzediyoruz:
Sana malum Rabbimiz! Yaralı vücudumuzla geldik. 
Sen sar yaramızı; biz saramadık. 
Sen sahip çık mazlumlara, biz çıkamadık. 
Bizi Sensiz;bizi kimsesiz bırakma!
Dualarımızı Gazze’de bedenleri parçalanan çocukların, annelerin âhına kat ve kabul eyle!
Kabul eyle.