Özgürlük, tarihin her döneminde özellikle gençleri istedikleri gibi yönlendirmek isteyenlerin, Onları eğitimden ve kendilerini yetiştirmekten alıkoymak amacıyla, sosyal olayları çığırından çıkarıp menfaat elde etmek için büyütmek noktasında veya gençlerin maddi imkânlarını ve enerjilerini kendi menfaatleri yönünde değerlendirmelerini sağlamak gibi birçok farklı niyetlerle kullandıkları en ciddi argümanlardandır.
Özgürce hareket etmek herkes için kulağa hoş gelen bir durumdur. Ancak insanın hangi eğitimde, meslekte, ortamda olursa olsun rast gele söz ve davranışlarda bulunduğunda genellikle istenmeyen durum ve olaylarla karşı karşıya kalması kaçınılmazdır.
Özgürlük için, kişinin kendi iradesi ile yapacağı seçimlerinde, üst düzey bilgi, beceri, birikimleri sebebiyle herkesin aradığı, istediği, hakkında büyük beklentiler içerisinde olduğu değerli, bulunmaz bir insan olarak kendisini yetiştirerek var olan bol seçenekler içerisinden kendi istediğini seçebilme özgürlüğüne sahip olması en ideal durumdur.
Tabi ki bu duruma ulaşmak birçok alanda ciddi bir yeterlilik ve özgüven gerektirir. Özellikle özgüven ve becerileri geliştirme konusunda kişinin hayatında yaşadığı her bir zorluk, üzerine emek vererek aşıldıkça kişiyi geliştirir ve yetiştirir. Özgürleşmenin ortaya çıkması için önemli olan herkesin zorlukları çözmek için kendisinin emek vermesi, istişare ve fikir almanın dışında işi başkalarına yaptırmaya çalışmamasıdır. Eğer kişi çocukluğundan, gençliğinden itibaren hayatı boyunca zorlukları aşma ve yönetme becerisini kazanamazsa problem çözebilme becerisi gelişemediği için karşısına yeni zorluklar çıkacağı endişesiyle kendi özgürlük alanını kısıtlar, risk olabilecek durumlardan kaçınır, hayatını tek düze haline getirip sıradanlaşmaya başlayarak doğuştan var olan zihni yetenek ve becerilerini zayıflatmaya, köreltmeye başlar. Dolayısıyla kriz, stres yönetimi ve karşılaşılan problemleri nasıl, ne zaman, kiminle çözülebileceği gibi konularda her insan kendisini sürekli olarak geliştirmeli, hangi yaşta-konumda olursa olsun zihnine ve düşüncelerine sürekli olarak yeni bilgi-beceriler ekleyerek yatırım yapmalıdır. Zira en değerli yatırım insana yapılan ve insanın kendi gelişimi için yaptığı yatırımdır.
İnsan gelişiminde de en önemli yatırım yapılması gereken yer beyindir. Kişinin duygu-düşüncelerini ürettiği, iradesini yönlendirmede kullandığı, karar alma ve uygulama merkezi olan beyin sadece bilgi doldurularak yetiştirilemez. Beyin-zihin yaşamın merkezidir. Bir söz, bir haber, bir olay, bir bilgi kişinin beynine ulaşması ile bütün fizyolojisi değişebilir, bedende aşırı coşku, heyecan ortaya çıkabileceği gibi aşırı üzüntü, kızgınlık, hayal kırıklıkları da ortaya çıkabilir. Hatta ileri boyutta olursa kalp krizi riskinden felç geçirmeye kadar beynin bütün bedeni ciddi anlamda olumsuz etkileyebilme potansiyeli vardır. Dolayısıyla sadece kişinin kendisine ait olan, kimsenin elinden alamayacağı, çalamayacağı, kişi kendisi istese bile kimseye veremeyeceği beynine, hayatı boyunca özel ilgi göstermeli, zayıf ve güçlü taraflarını iyi bilmeli, beyninin sağlıklı kalabilmesi için çok dikkatli ve hassas yönetmelidir. Beynini doğru, bilinçli-olumlu yönetemeyen insanı, bilinçsiz kalan beyni olumsuz ve yanlış yönetir.
Her çaresiz kalındığında kısa veya uzun vadeli bir çare üretmek mümkündür. Çaresiz kalanların büyük bir çoğunluğu yaşadığı duygusal yoğunluklar sebebiyle ellerinde var olan bilgi ve imkânları doğru kullanmakta zorluk çekerler ve çare üretme becerilerini zayıflatmış olurlar. Böyle bir durumda destek almak, istişare yapmak, tecrübeli ve uzman kişilere danışmak çok faydalı olmaktadır. Bazen de çare hiç umulmadık şekilde ortaya çıkabilir. Güzel bir örnek olarak:
Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer. Adam kara kara ne yapacağını düşünür, hayvan ise çaresizce bir yardım umuduyla saatlerce anırır.
Uzun uzun ne yapacağını düşünen çiftçi sonunda, eşeği oradan çıkarmanın imkânsız olduğu sonucuna varır, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünerek eşeği kuyudan çıkartmak için uğraşmaya değmeyeceğine karar verir.
Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesi şaşırtarak, sesini keser. Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra çiftçi kuyuya bakınca gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı sırtından aşağıya silkeleyerek çiğnemekte yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.
Bir süre daha komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!
İnsanı ruhen ve bedenen olumsuz etkilenmesi, yaşadığı olaylardan daha fazla olayları zihninde yorumlama tarzı, bakış açısı, algılama biçimi ve buna göre geliştirdiği duygu, düşünce ve davranışlar sebebiyledir. Hayat herkesin üzerine dönem dönem zorluklar atacaktır. Önemli olan bu zorlukları gelişim için birer fırsat olarak görmek, yaşananları birer tecrübe olarak algılamak, olayların altında ezilmek yerine her olayı çöze çöze bilgi ve becerilerini artırmaktır. Kendini geliştirmiş yaşıtlarına ve meslektaşlarına göre kendisini daha yeterli ve donanımlı hale getirmiş kişi, bulunduğu yerden daha yukarılara çıkacak zemini kendisine hazırlamış olacaktır.
Sıkıntılarımızın her biri öğrenmeye bir adımdır. En derin zorluklardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz. Sadece biraz silkelenmek, farkındalığımızı artırarak çözüm yolları noktasında gerekenleri yapmak ve biraz daha zamanı-imkânları doğru yöneterek yeterlilik-becerileri artırmak niyetiyle bilinçli çalışmalar içerisine girmek için gayret etmek gerekir.
Her insanın sıkıntılarına karşı çözüm seçenekleri, özgürlüğü ruhunda ve beynindedir. İnsan ölünce bedeni özgürce hareket edemez ama ruhu hareket etmeye devam eder. Beyin hayallere dalar, özgürlüğünü hayallerinde yaşamaya çalışır. Yetersiz gelir belki ama bir gün özgürlüğe kavuşacağını hayal eder, onun umuduyla insan umutlarını yeşertir. İnsan zihninden düşünür eğer insan inanç ve değerleriyle vicdan-kalbini iyi korursa ve düşündüklerinin doğru olduğuna kanaat getirirse, o zaman gönül rahatıyla düşüncelerini kararları haline getirip uygulamaya başlayabilir.
Doğru kararlar alabilmek için ol’mak olgunlaşmak çok önemlidir. Yeterli derecede olgunlaşamayanlar mutluluğu da, acıyı da tam olarak takdir edemez, veremez duygusal yoğunlukları doğru yönetemezler. Özellikle ruhu olgunlaşan insanlar acılar sayesinde olgunlaşmaya dertlerini sevmeye “derdim bana derman imiş” düsturuyla yaşamaya başlarlar. Olgun insanlar hiçbir zorluk karşısında yılgınlık ve çaresizlik girdabına düşüp şeytanın vesveselerine kapı açmazlar, Yunus Emre’nin dediği gibi “kahrında hoş lütfunda hoş” teslimiyetiyle gönül huzurlarını kaçırmazlar. Son dönemde insanlarımız huzur ve mutluluğu irfan, hikmet, mana, estetik, ruh ölçülerinde yaşamayıp; bedeni ve dünyevi hazlara indirgediği için her geçen gün huzur ve mutluluk insanlardan hızla uzaklaşmakta, insanlar daha fazla dünyevi hırslar içerisinde bedeni hazlara daldıkça şeytanın tuzaklarına kapılarak dünyasını da ahiretini de tehlikeye düşürecek yanlış davranışlara kapılmaktadır.
Özgürlük her dönem bazı insanlar tarafından ticarileştirilmiş, kendi isteklerine göre, özellikle de gençleri tüketime, modaya, anlık heveslere yönlendirme amacıyla kullanılan bir yöntem haline getirilmiştir. Özgürlük, insanın geleceğini, hayatını maddi-manevi sıkıntıya sokacak bir davranış modeli olmamalıdır. Tam aksine insanın hayatını huzurlu geçirebileceği kazanımlarını en fazla elde ettiği gençlik dönemi, çok verimli ve planlı yaşanmalıdır. Bir sonraki yazımızda gençlere, ideal özgürlük anlamında gelecek için öneriler konusuyla buluşmak üzere sağlıcakla kalınız …