ÖN SÖZ
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!” (Hadis-i şerif: Buhârî, İlim, 12; Müslim, Cihad, 6)
Ön sözüme başlarken, seneler süren niyazlarımı kabul buyurarak bana “ilim” nasip eden Rabbime hamd-ü senâ ederim. İlim öğrenebilmek ve öğretebilmek, şüphesiz bir bahtiyarlıktır. Beni böyle bir saadete eriştiren Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükrederim. Lisanımla şükrettiğim gibi, buradaki satırlarımla da şükretmek istiyorum.
Elimizdeki kitap, İslam hukukunun az işlenmiş bir sahasına aittir. İslam hukukuna ait eski kitaplara bakacak olursanız, bu kitabın muhtevasını teşkil eden bahislerin bir arada değil, değişik başlıklar altında ve birbirinden uzak bahislerde yer aldığını görürsünüz. Ayrıca, işaret ile iktifa edilmiş, kelimeler veya cümlecikler halinde kısa bir izahat olduğunu tespit edersiniz. Meselâ “mesken hürriyeti” veya “konut dokunulmazlığı” ismini verdiğimiz hak, bazen hadis kitaplarının edeb bölümünde, bazen de ceza hukuku bahisleri arasında yer almıştır. Üstelik, bizim bugün anladığımız ve anlattığımız metod ve muhtevaya uygun açıklama değil; sadece edebi ve ceza hukukunu ilgilendirdiği derecede ve dolaylı kısa bir açıklamadır.
Yeni kitaplar ise, bu konuda nispeten derli-toplu bilgilere yer vermekle beraber, yine de çok kısadırlar.
İşte bu kitap, İslam hukukunda temel hak ve hürriyetlerin, hukukî kaynağını tespit etme ve muhtevasını modern hukuk sistematiği içinde okuyucuya takdim teşebbüsünden ibarettir.
Konuyu modern hukuk sistematiği ile takdim etmek, elde örnek ve önder bir eser olmadığı için kolay değildir. Ancak, ifade edeyim ki, mesleki kariyerim esnasında temel hak ve hürriyetler sahasında senelerce çalıştım ve lâik hukukla ilgili olarak eser verdim. Ayrıca, deneme mahiyetinde olarak, İslam hukukunda temel haklar, hürriyetler konusunda makaleler yayınladım, tercümeler yaptım. Seneler süren meslek hayatımın bana kazandırdığı bilgi ve tecrübemi de ilâve ederseniz, Cenab-ı Hakk’ın izni ve yardımı ile bu kitabı yazmak nasip oldu diyebilirim.
Konuyu yazmanın bir diğer zorluğu da, İslam hukuku kaynaklarındaki ibarelerden, bugün kullandığımız ve anladığımız mânada temel hak ve hürriyetlere ait muhtevayı çıkarmakta görülür. Meselâ, Hadis kitaplarında “edeb” veya “âdab” bölümünde yer alan bazı hadislerin, bugün artık beşerî kanunlarda yer alan bir “temel hak” olduğunu tayin ve tespit hiç de kolay değildir.
Hatta bazen oluyor, İslam hukukuna ait bir kitapta bir hak ve hürriyet için verilmiş açıklama, bugünkü mânada o hak ve hürriyetin muhtevasına uymamaktadır veya daha çok başka bir hak ve hürriyet ile ilgilidir. Bu tayin ve tespitte meslekî müktesebatımın rolü büyüktür.
Bir başka zorluk da, İslam devletlerinin bu konu ile ilgili tetkikatlarını ihtiva eden kaynakların ve hatta mahkeme kararları külliyâtının elimizde bulunmamasıdır. Eğer bunlar olsaydı, daha sıhhatli ve etraflı bir açıklama yapılabilirdi.
Bir diğer zorluk, daha geniş çaplıdır: Kitabı yazmaya başlayınca hemen anladım ki, İslam hukukunda temel hak ve hürriyetleri anlatmak, bir bakıma İslam dininin tamamını anlatma gayretidir. Çünkü, meselâ, “din ve vicdan hürriyeti”ni anlatırken, hem kişinin bu temel hakkını, hem de İslam dininin akide (inanç) esaslarını ortaya koymak zorundasınız. “Düşünce açıklama hürriyeti” ni anlatırken, İslam dininin meşverete riayet etme özelliği ve emrine, dinin bir nasihat olduğu yolundaki Peygamber (s.a.s.) beyanına yer vermeniz gerekir. Mülkiyet hakkını anlatırken, esas mülk sahibinin Cenab-ı Hak olduğunu belirten ayete veya ayetlere mutlaka temas mecburiyeti vardır. “Öğrenim” hakkını anlatırken, İslam dininin ilme verdiği önemi herhalde belirtmeliyiz ki, bu hak layıkı ile anlaşılabilsin.
“Kişi dokunulmazlığı” ve hatta “düzeltme ve cevap hakkı”nın kaynağı ise, insanlara eziyeti yasaklayan hükümlerdedir ve bu sebeple, evvelâ bu hükümler sıhhatlice tespit edilmelidir. Aynı şekilde, işçi ve işveren münasebetleri de, ancak, evvelâ İslam dininde sermaye-emek kavramlarının yeri belirtilerek açıklanabilir.
Görülüyor ki, İslam hukukunda temel hak ve hürriyetlerin muhtevasını sıhhatlice tespit ve hikmet-i teşriiyyesini (ratio legis), aslına uygun şekilde takdim edebilmek için İslam dininin tümüne ait genel esasları bilmek ve bunları, ilgili hak ve hürriyetle bağlantılı olarak sunmak ve açıklamak gerekiyor. Bunda ne kadar muvaffak olduğumu okuyucuların takdiri ve zaman gösterecektir. Diğer taraftan belirtelim ki, bu zorluk İslam hukukunun büyük kısmının hâlâ “code” haline getirilmiş (tedvin edilmiş) olmadığının da bir neticesidir.
Kitapta, modern anayasanın sistematiği esas alınmış ve bu hukuk dalında kullanılan terimlerle İslam hukukunda temel hak ve hürriyetlerin esasları açıklanmıştır. Bu metod, hem bir zaruret, hem de elde örnek bir eser olmadığından bir zorluktur. Çünkü, günümüzün hukukçu ve münevverine, onun alıştığı ve kullandığı dil ile hitap etmek icab eder. İhtisas sahama girdiği için, modern anayasa hukuku terimlerini yerinde kullanmak benim için zor olmamıştır.
Açıklamalarımızda kullandığımız metod ise şudur:
Evvelâ, bir temel hak ve hürriyetin modern anayasa hukukundaki genellikle kabul edilen mânasına kısaca temas edilmiş, eğer varsa Türk anayasalarının ilgili maddelerinin metni verilmiştir.
Daha sonra, bu hak veya hürriyete temas eden ve onu düzenleyen İslam hukukunun kaynaklarına işaret edilmiştir. Varsa ayet, arkasından hadis zikredilmiş; daha sonra ilim adamlarının bu ayet ve hadisi anlayış tarzlarına yer verilmiştir. Bazen, konu ile uzaktan da ilgisi olsa, bazı görüşlere ve eserlere (bkz.) kısaltması ile işaret edilmiştir. Bunu tâkiben, anayasa hukuku açısından bu verilerin değerlendirilmesi yapılmıştır. Aslında bir ayet veya hadisin mânası, sadece bir tek temel hak ve hürriyete mahsus ve münhasırdır, demek doğru değildir; o ayet veya hadisin temas ve işaret ettiği mâna ve saha çok daha geniş ve şümullüdür.
En sonunda Türk anayasalarının ilgili maddelerine yer verilmiştir. Böylece okuyucuya, İslam hukukundaki bir hak ve hürriyet ile Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Türk anayasalarındaki aynı hak ve hürriyeti düzenleyen maddeyi karşılaştırabilme imkânı sağlanmıştır. Yine aynı gaye ile, kitabın sonuna temel haklar ve hürriyetler mevzuunda en önemli milletlerarası belgelerin metinleri eklenmiştir.
Bu arada belirtelim ki, kitabın başında genel olarak temel hak ve hürriyetler teorisine ait bilgiler vermeyi uygun görmedik. Hatta yazdım ve giriş kısmına koymama rağmen, daha sonra çıkarttım. Çünkü bu, kitabımın hacmini lüzumsuz şekilde kabartacaktı.
Ayetler, sûre ismi ve ayetin numarası ile belirtilmiştir.
Hadislerde ise: Hadis külliyâtının müellifi, ilgili hadisin yer aldığı kitap ismi ve bab no’su belirtilmiştir. Meselâ: Buhârî, şirke, 1 demek, Buhârî isimli müellifin hadis külliyâtının (Sahih-i Buhârî) içinde “şirke” başlıklı kitabının 1 no’lu bab’ı demektir. Eğer müellif isminden sonra, sadece numara verilmişse, bu hâdisin, o müellifin, hadis külliyâtında belirtilen sıra no’sunda yer aldığı ve böylece bulunabileceği demektir. Müslim, 1732 gibi. Şayet hadisler, meşhur hadis külliyâtlarında yer almıyor, veya biz bulamamışsak, bulduğumuz kaynağı gösterdik.
Hadis tercümelerini, çoğu defa Türkçe’de muteber hadis tercümelerinden aldık, bazen de kendimiz tercüme ettik.
Belirtelim ki elinizdeki bu kitap, bir denemeden ibarettir ve bu sebeple muhtasar (kısa) tutulmuş, sadece konunun ana hatları verilmiştir. Böylece okuyucunun konu ile bağlantısı, hemen ve doğrudan doğruya kurulmuştur.
Yapılacak tenkit ve tavsiyelerle kitap belki de yeni bir vecheye kavuşabilir.
Kitabın yazılmaya başlanması ile elinize ulaşması arasında, elimde olmayan sebeplerle uzunca bir zaman geçmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı benden bu konuda bir eser yazmamı talep etti. Bir müddet düşündükten sonra kabul ettiğimi bildirdim ve çalışmaya başladım (1982 Temmuz).
Eserin büyük kısmını tamamladıktan sonra çalışmalarıma ara vermeye mecbur kaldım. Çünkü ilmî araştırmalar yapmak üzere “İslam Kalkınma Bankası”na bağlı “İslam Araştırma ve Eğitim Enstitüsü”ne (Cidde’ye) gittim (1983 Eylül). Buradaki ortama intibak ve araştırmalarım sebebiyle, kitabı tamamlamayı ihmal ettim.
Zamanın Diyanet İşleri Başkanı Dr. Tayyar Altıkulaç, Cidde’ye her gelişinde, eseri beklediklerini belirterek beni çalışmaya teşvik etti.
Çalışmalarımdan fırsat buldukça, eseri, gerekli ilâveleri ve değişiklikleri yaparak tamamlamak nasip oldu. Kitap yeniden daktilo edildi, baştan sonuna kadar tekrar okudum ve düzeltmeler yaptım ve böylece son şekline geldi (1987 yılı Ramazan ayının son günü).
Görülüyor ki, kitabı yazmaya başlamam ile bitirilmesi arasında, hiç de arzu etmediğim ve benim çalışmalarımda mutad olmayan uzun bir zaman geçmiş bulunuyor. Bir defa daha inandım ki: “Âlemlerin Rabbi olan Allah bir şey dilemedikçe sizler bir şey dileyemezsiniz.” (Tekvir, 81/29)
Fakat, elde olmayan bir gecikmenin, eserin muhtevasına herhangi bir zararı olmamıştır; bilakis zamanla yeni düzeltmeler yaptığımdan, eser daha güzelleşti denilebilir.
Sadece bu arada çıkan son yayınlara bakmaya fırsat bulamadım.
Cenab-ı Hakk’tan, eserin, İslam hukukunun anlaşılması uğrunda mütevazı bir hizmete nâil olmasını dilerim. Kitap, Türk hukukçu ve münevverleri ile mukayeseli hukuk sahasında çalışma yapanlara yardımcı olabildi ise, ne mutlu bana.
Her şeyi bilen Cenab-ı Hakk’a niyazım ve arzım şudur:
“Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma.” (Bakara, 2/286).
Ve son olarak derim:
“Seni tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Çünkü (her şeyi) hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan şüphesiz ki sensin sen” (Bakara, 2/32).
Prof. Dr. Servet ARMAĞAN
Cidde - 27 Mayıs 1987