Bilgi emanettir. Her bilginin uluorta her zeminde konuşulması, konunun bağlamından koparılarak konuşulması, konuşulan konunun önemini bilmeyen veya yeterli bilgi alt yapısı olarak hazır olmayan bir insan ile veya toplum ile her bilgiyi paylaşmak ne kadar adildir?
Her ilim dalında usul ve tarihçe önemlidir. Parçacı okumalar, bağlamından koparılan cümleler, metnin, sözün hatta paragrafın söylemek istediğini değil, bu alıntıyı ve ilme aykırı bu aktarımı yapan kişinin niyetinde var olan hususu ortaya koyar. İlmi yönteme uymayan bu uygulamayı bazen iyi niyetle yapanlar, bazen de kasti olarak yapanlar olabilir. Ama sonuçta ortaya çıkan manzara kafalarda soru işaretleri ve özellikle gençlerde oluşan savrulan zihinlerdir. Bir de son zamanlarda her konuda konuşmak, hatta her soruya cevap vermek gibi bir tablo var. Kadim ulemanın bu konudaki duyarlılığı ve dikkati çok büyüktü. İmam-ı Mâlik hakkında İslam Ansiklopedisinde şu bilgi yer alır: “Kur’an ve Sünnet’te açık hüküm bulunmayan hususlarda görüş bildirirken, “Zannımızca böyledir, böyle sanıyoruz, kesin olarak bilmeyiz” gibi ifadeler kullanır, belli bir kanaate ulaşamamışsa çekinmeden bunu da söylerdi. Bir defasında kendisine kırk sekiz meselenin sorulduğu, bunlardan otuz ikisine “bilmiyorum” diye karşılık verdiği, bir defasında da kendisine sorulan kırk sorudan yalnız beşini cevaplandırdığı söylenir “ (“Malik b. Enes”, DİA)
Popülizm / Şöhret
Bilgi emanettir. Her bilginin uluorta her zeminde konuşulması, konunun bağlamından koparılarak konuşulması, konuşulan konunun önemini bilmeyen veya yeterli bilgi alt yapısı olarak hazır olmayan bir insan ile veya toplum ile her bilgiyi paylaşmak ne kadar adildir? Kur'an-ı Kerim ve hadisler konusunda söz söyleyen veya söyleyecek olan kişinin yetkinliği sadece eskilerin tabiri ile “nasara-yansuru”dan mı ibarettir? Kadim tarihimizdeki her çalışma önemlidir. Ama “ibarede bu geçiyor” şeklinde bir bakış ne kadar ilmi ve ne kadar çare üretiyor? Veya önüne bir kamera alan birisinin her konudan konuşması, her soruya cevap vermesi sadece ilmi bir gayret mi? Yoksa şöhret mi?
Bilginin Güncellenmesi
Temel referanslar ışığında oluşan içtihatlar üzerine ortaya çıkan büyük bir fetva külliyatı vardır. Bir fetvanın oluşumunda veya ehliyet sahibi bir âlimin / müçtehidin sorulan bir soruya verdiği cevapta, ulaşabildiği neticede kendi bilgisi, tecrübesi, metne vukufiyeti ve soran kişinin içinde bulunduğu durum gibi hususlar vardır. Her âlimin kendi döneminde ortaya koyduğu çözümleri / fetvaları her zaman ve zeminde geçerli gibi görmek hem o âlime haksızlık hem de topluma karşı ciddi bir sorumluluktur. Dinin sabiteleri bellidir. İçtihada açık olan geniş alanda ise geçmiş âlimlerin içtihatları / kanaatleri de dikkate alınarak çözümler ortaya çıkarılması gerekmez mi?
Ülkemizde dini konularda fetva / bilgi vermek için görev yapan Din İşleri Yüksek Kurulumuz var. Kanundaki ifadesi ile Başkanlığın dini konularda en yüksek karar ve danışma organıdır. Kurulumuzun bu güne kadar almış olduğu karar, fetva ve çalışmaları ilim otoriteleri tarafından hakkı teslim edilen yüz akı bir görev yürütmüş ve yürütmeye devam etmektedir. Özellikle yeni ortaya çıkan konularda gerekli ilim dallarından yararlanarak ortaya koyduğu çalışmalar çok kıymetlidir. Kurulumuzun kararları sahih din bilgisi, toplumu kuşatıcılığı, din güvenliği ve sahih kaynaklara dayalı zamanın getirdiği ihtiyaçları da dikkate alan çalışmalardır. Bir ilim adamının yaptığı ferdi çalışmalar da şüphesiz ki kıymetlidir. Ama bir kurul çalışmasının isabeti ve güzelliği elbette daha farklıdır. Bu itibarla vatandaşlarımızın kurulumuzun çalışmalarına itibar etmelerini özellikle tavsiye ederiz.
Eski Konular Yeni Gündem
Değişik zamanlarda toplum gündemine gelen konuların tekrar tekrar tartışılmaya açılması sadece ilmi merakla açıklanamaz. Bizim ilim geleneğimizde tartışılmayan veya tartışılmaktan çekinilen bir konu yoktur. Ama usulünce ve adabınca yapılmıştır. Günümüzde gündeme getirilen konulara baktığımızda belli periyotlarla gündeme taşındığı aşikar. Günlerce tartışılsa bir faydası yok. Ama gündeme getirenlerin derdi nedir acaba? Herhalde bazı değerler kavramlar üzerinden toplumun özellikle gençlerin dini değerlerden soğumaları, ibadetlerden uzaklaşmaları ve savrulmalarını istemektir. Bu oluşuma bir de sözde ilahiyatçılar da (!) çanak tutunca tablo gerçekten üzücü ve içimizi yakıyor.
Niye Başkanlık Örseleniyor?
Değişik sebeplerle Başkanlığımızın gündeme getiriliyor olması da çok manidar. Kurumlar insanlardan oluşur. Her kurumda ferdi hatalar veya eksiklikler olabilir. Ama son yıllarda toplumun her kesimine ulaşmaya çalışan Başkanlığımızın çalışmaları sanki birilerini rahatsız ediyor. Başkanlığımızın çalışmaları şeffaf ve denetime açıktır. Kur'an-ı Kerim eğitiminde 4-6 yaş grubundan yetişkinlere, ilkokul öğrencilerinden üniversite öğrencilerine, cezaevlerinden sanayi de çalışanlara varıncaya kadar programlarımız devam ediyor. Kadınlara yönelik çalışmalarımızda ise hem Aile ve Dini Rehberlik Büro ve Merkezlerimiz hem de TDV kadın kolları çalışmalarımız toplum tarafından büyük bir ilgi ve takdirle izlenmektedir. Sadece kurban vekâletinde bile toplumun kurumumuza olan güven ve teveccühü ortadadır.
Tarihte yaşanmış olan bazı olayların ilmi toplantılardatartışılması normaldir. Ama bir tv programında toplumun tamamını ilgilendirmeyen hatta konuşulduğunda yanlış veya eksik anlamalara sebebiyet verecekse niye konuşulur ki? En hafif tabiriyle iyi niyet göremiyoruz. Başkanlık bunlara niye cevap vermiyor? Şeklinde alandan bize gelen sorulara da hep şunu söylüyoruz. Başkanlığımızın herkese hitap eden televizyon kanalı, radyo kanalları, dijital ortamdaki yayınları, süreli yayınlar ve kitapları ile büyük bir ilmi gayret vardır. Bu imkânlarla gündemde olan ve toplumun ihtiyaç duyduğu konular toplumla paylaşılmaktadır. Hem de her yaş ve eğitim grubuna hitaben. Toplumda sorumluluk taşıyan herkes, ilim insanları, anne-babalar olarak özellikle çocuklarımızın sahih dini bilgi ile buluşması için sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Allah nurunu tamamlayacaktır. (Saff,61/8)