Kurallar hayatı tanzim eder, ilkeler ise insanı. İlke bir fikir, düşünce, inanç ve amaç barındırır içinde...Hedefi olan prensipler bütünüdür. Kuralsız yaşamak hayatı kaosa dönüştürürken, ilkesiz kalmak insanı boşluğa savurur. 

Ânı yaşa mottolarıyla ölçülü ve ilkeli olmayı sığ bir kısıtlamaya indirmeye çalışmak bugünün en travmatik algı problemidir. İtibar sebebi davranışlar bugün zihinlerde maalesef anlam kaymasına uğramış durumdadır. Hâyânın utangaçlık, edebin pasif bir içe dönüklük gibi algılanması, “kuralsız” ve “cesurca” anı yaşamanın sanki gerçek bir “özgürlük” ve gerçek bir “amaç” gibi pompalanması insanlığı ağır bedellere doğru sürüklemektedir. Dahası insan kendi elleriyle hazırladığı bedellerin sebeplerini bile teğet geçmektedir. 

Halbuki insanın fıtratı, maddi ve manevi varlığı incecik bir ayarla işler. İnsanın kendi yararı için akıl bile edemeyeceği hikmetli yollar kendisine gösterilmiştir. Her hak yol bu inceliği muhafaza ederken, her batıl iş fıtratı ifsad eder. Bu hikmet bilgisini alıp, akıbet bilinciyle hareket etmek ise ilkeli bir duruşla mümkündür. 

Dünyaya bir defa geliyoruz anı yaşa mottosu ile ölçüyü kaçırmak ve işine nasıl gelir keyfi nasıl isterse öyle hareket etmek, akıbet bilincinin zaâfiyeti sebebiyledir. Bir Allah dostu “Dünyaya bir daha mı geleceğiz?” diyenlere söyleyin...“Ahirete iki defa mı gideceğiz? ifadeleriyle durumu gayet veciz bir şekilde ifade eder. 

Mesnevi de anlatılır...

Vaktiyle hırsızın biri, bir bahçedeki en güzel meyve ağacına çıkar, ama meyvelerin olmuşlarına uzanamaz. Dalları silkeleyerek meyveleri yere dökmeye başlar. Bahçe sahibi durumu görünce, koşarak ağacın yanına gelip adama bağırır: “Ne yapıyorsun? Kimsin? Bütün meyvelerim yere döküldü. Allah’tan korkmaz mısın? Bahçemin meyvelerini mahvediyorsun,” der. Ağaçtaki hırsız hiç oralı olmaksızın, sanki kendi ağacıymış gibi: “Ne bağırıyorsun! Allah’ın bağından, Allah’ın kulu bir meyve yiyor, bu suç mudur? Nedir yani, ne demek istiyorsun?” der. Bahçe sahibi: “İn bakalım aşağı, in de görüşelim!” deyince hırsız iner, bahçe sahibi hırsızın elini kolunu güzelce bağlayıp hizmetlisini çağırır: “Al şu sopayı, vur şu hırsıza!” der. Hizmetli sopayı vurdukça, hırsız bağırır: “Aman efendim, ne olur yapmayın, etmeyin. Allah’tan korkun!” diyerek bağırıp çağırmaya başlar. Bahçe sahibi: “Ne bağırıp çağırıyorsun be adam! Sopa Allah’ın, vuran Allah’ın bir kulu, Allah’ın bir buyruğunu yerine getiriyor: bunun ne günahı var?” der. 

Hayatı yaşarken de örnekteki kural tanımaz adam misali işine geldiği gibi yaşamanın elbette ki burada olmasa orada bugün olmasa yarın bir bedeli olacaktır. 

Allah’ın verdiği nimetler sonsuzdur ve insanın hizmetine verilmiştir. Ancak insanın faydasına sunulan bu nimetlere minnettarlık, şükür ve kanaatle yaklaşması, aynı zamanda dünya ve ahireti arasında hayati bir denge kurması gerekir. Bu vazife de belli bir ölçü, kural ve sınırı gerektirir. İnsanın kendisine emanet edilmiş izzet ve iffetini koruyabilmesinin yolu ancak kendisine gösterilen yolları takip etmesiyle mümkündür. Hasılı ilkeli bir duruş vakarı muhafaza eder. İnsaniyeti zedeleyen her hal, yolun hedefini unutup yoldaki her görülene şuursuzca kapılıp varlık sebebini unutmak sebebiyledir. 
“Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın, o aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi kandırmasın.” (Fâtır, 35/5)