Yüreği çocuk sevgisiyle dolu olan Peygamber Efendimiz (s.a.s.), anne babalara çocuğun ne kadar hassas bir emanet olduğunu şöyle anlatmıştı: “Her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan ya da Mecusi yapar.” (Müslim, Kader, 22)
Çocuğun dünyaya gelişi, yeni bir başlangıcı müjdeler. Hayata umut katacak, çevresinde iyiliği çoğaltacak yeni bir can gelmiştir. Dünyanın geleceği, toplumun yarınları bu yavrunun ellerindedir. Ümmetin birlikteliğinde, milletin huzuru ve bekasında onun payı olacaktır. O halde her çocuk özenle yetiştirilmelidir.
Hiçbir çocuk zalim, cimri ya da kötücül olarak dünyaya gelmez! Aksine iyiliğe eğilimli, güzelliğe meraklıdır. Yüreğinde daima doğruyu gösteren vicdan pusulası vardır. Yani Allah Teâlâ, onu yetiştirecek olanlara muhteşem bir alt yapı hazırlamıştır ki bu sağlam yapının adı fıtrattır.
Anne baba gizli ya da açık öğrettikleri, bilerek ya da bilmeyerek örneklikleriyle bir insan yetiştirir. Onların öğütleri ve telkinleri çocuğun hayatında din, kültür, kimlik ve alışkanlık olarak kayıtlara geçer. Nihayet bir genç olana kadarki süreçte Allah’ın hazırladığı alt yapı ya ustaca değerlendirilir ya da fıtrat gibi bir imkân heba edilir. Fıtratla barışık bir eğitim süreci ile Allah’a lâyık bir kulun benliği inşa edilirken, fıtrata aykırı bir eğitimle Allah’a yabancı bir zavallı üretilir.
Resûlullah Efendimiz (s.a.s.) bu hadisinde çocuğa dinini anne babasının öğrettiğine dikkatimizi çekiyor. Din eğitimi iman, ibadet ve ahlâk eğitiminden oluşan üç yönlü bir seyir izler. İman esaslarını kavratmak, ibadetleri uygulamalı biçimde öğretmek ve güzel ahlâk aşılamak ufacık yaşlardan itibaren anlam taşır. Ama özellikle altını çizmek gerekir ki din öğretiminin çekirdeğinde “tevhid bilinci” yer alır. Öyle bir bilinç ki “Allah’ı tanımak, sevmek, O’na inanmak, bağlanmak ve her an O’nun karşısında sorumluluğu olduğunu bilerek yaşamak” anlamına gelir.
Çocuğa tevhid bilinci aşılamanın en doğal sonucu, çocuğun yapay ve yüzeysel değil, gerçek ve yaşanabilir bir din algısına sahip olmasıdır. Allah vardır, her an kâinatı yönetmektedir, insandan iman ve iyilik üretimi beklemektedir. Bunu fark eden çocuk, Allah’ı ve O’nun dinini hayatına gerçekten kabul etmiş demektir. İşte o zaman çevresinde olan bitenleri dinin rehberliğinde okuyabilir.
Bu dünya iyi ile kötünün mücadele sahasıdır. Çocuklara neyin iyi neyin kötü olduğunu dinin rehberliğinde biz anlatmalıyız. Zehiri bal gibi sunan, ateşi su gibi gösteren aldatmacalar dünyasında yaşıyoruz. İyi ile kötünün, doğru ile yanlışın yerlerini değiştirerek çocuklarımızı yanıltmak için yapılan yayınların haddi hesabı yok! Böyle bulanık bir ortamda net ve sağlam bilgiye biz sahip çıkmalıyız.
Gazze’de sürüp giden katliamı haklı ve gerekli göstermek için yapılan propagandaları düşünün!
Çocuklarınıza bunun bir insanlık suçu olduğunu ve asla hukuki ve ahlâkî bir dayanağı olamayacağını anlatın.
Çocuk katillerinin yaptıklarını ört bas etmeye ve dünya gündemini değiştirmeye çalışan yayınlara karşı uyanık olun!
Hayatın normale dönmediğini, soykırımın hâlâ devam ettiğini unutmayın, çocuklarınıza da unutturmayın!
Gazze’de yaşananlar iyi ile kötünün mücadelesidir. Bütün varlığınızla iyinin yanında yer alın!
Çocuklarınıza zalimin karşısında ve mazlumun yanında olmanın insanlık için önemini anlatın.
Sadece ama sadece Müslüman oldukları için yurtlarından çıkarılan ve öldürülen çocukların sevgisini yüreklerinde hissetmelerini sağlayın.
Onlara dinin zulmü ve terörü asla onaylamadığını öğretin.
Yarınlara merhameti ve adaleti sen getireceksin deyin…