Şecaat ve cesareti ile ashâbının daima önünde ve örneği olan Resûl-i Ekrem Efendimiz buyurmuştu ki, “İnsanda bulunan huyların en kötüsü, aşırı cimrilik ve korkaklıktır.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 21)
İnsan, iyi ve kötü huyları bünyesinde bir arada bulunduran tek varlıktır. İyi huylarını artırmak, kötü huylarından arınmak ise hayat boyu sürmesi gereken bir gayretin adıdır. İyi alışkanlıklar edinmenin, güzel hasletlerle süslenmenin yaşı yoktur. Kazanılan her bir erdem bin âmân örter, tıpkı yapılan her iyiliğin bir kötülüğü silip süpürdüğü gibi…
Herkes iyi anılmak, güzel huylarıyla öne çıkmak ister. Ama kötü huyların çağrısına kulak vermek çoğu zaman insanın kolayına gider. Nerede zevkli, heyecanlı, sürükleyici bir günah varsa, kötü huylu karakterlerin eseridir. İyi davranmak ve sevaba yatırım yapmak ise emek ve sabır ister. Israrla nefsine karşı durmayı, hayatına yerleşen bir kötü huyu terk etmek için kendinle mücadele etmeyi gerektirir. Bu mücadele zordur ama ödülü cennettir.
Peygamberimiz kendini geliştiren ve hatada ısrar etmeyerek olgunlaşan bir mümin olmayı övmüştür. “Ne yapayım! Ben böyleyim!” diyerek kötü huylarını sahiplenen ve onlardan ayrılmayı reddeden insan tipi İslâm’da makbul değildir. Her mümin aynaya bakmaya, kendini görmeye ve yakışmayan huylarını değiştirmeye cesaret etmelidir.
Kötü huylar kibirden bencilliğe, tembellikten iki yüzlülüğe, geçimsizlikten yalancılığa uzar gider. Peygamber Efendimiz yukarıdaki hadisinde bunların en kötüsü olarak cimriliğe ve korkaklığa işaret ediyor. Cimrilik, elindeki imkânı ve değeri, ihtiyacı olan diğerleriyle paylaşmamaktır. Saklamak, biriktirmek, avucunu sımsıkı kapatarak harcamamaktır. Bazen parasını kıskanır cimri insan. Muhtaca, yetime, mülteciye hatta aile fertlerine ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere karşı cimrilik yapar. Bazen tecrübesini esirger, yol göstermez, fikir vermez, bilgisinin cimriliğini yapar. Bazen sevmez, sevdiğini söylemez, ilgilenmez, değer vermez, duygularını cimrice kendine saklar. Sonuçta cimri, zengin olduğu halde fakir, varlıklı olduğu halde yoksul, hırslı ve zavallı bir insandır.
Peygamberimizin hadisinde kastedilen korkaklık ise cesaret gösterilmesi gereken yerde geri adım atmaktır. Haksız hukuksuz, imana ve ahlaka aykırı durumlar karşısında tepki vermemektir. Mahremine el uzatıldığında ayağa kalkmamak, vatanına ve toprağına dil uzatıldığında susmaktır. Acziyet göstermek, bir bakıma Allah’a yeterince güvenmemekten gelir. Kanayan yaraya merhem, mazluma destek, haklıya dayanak, mağdura sığınak olmak için cesaretle öne atılanın yardımcısı ise Allah’tır.
Biz bugün,
Gazze’de ve nehirden denize Filistin’in her karış toprağında süren zulmü kınamaktan korkmayalım.
Fırsat bulduğumuz her an ve her alanda konuşmaktan, adaleti ve barışı savunmaktan çekinmeyelim.
İyilerin yanında yer aldığımızı ilan etmekten ve insanlığı iyilik safına çağırmaktan vazgeçmeyelim.
Boykotu hatırlatmaya, boykota uymaya, zalime nefret beslemeye, zalimi çocuklarımıza tanıtmaya, hakikati öğretmeye devam edelim.
Aç kalmaktan, marka giyememekten, mimlenmekten, küçümsenmekten, dışlanmaktan korkmayalım.
Korkaklık sinsi bir ateş gibi yüreğimize girip bu aziz milletin en temel vasfı olan cesaretimizi yakmasın.
Türlü yollarla yıldırılmak istenen Müslüman dünyasının bir ferdi olarak, içimize endişe ve tereddüt çökmesin.
Allah’a dayanalım; elimizle, dilimizle ve kalbimizle mücadeleyi sürdürelim.
Biz bugün,
Aman cimri olmayalım! Malımızı, duamızı, sevgimizi, ilgimizi Filistin’deki Müslümanlardan esirgemeyelim. Saklarsak ateş saklarız, paylaşalım. Paylaştıkça çoğalalım ve çoğaldıkça bu biçare dünyanın umudu olalım.