Dün / Tarih
Tarih her toplumun hafızasıdır. Geleceği inşa ederken tarih belirleyici olan hususlardan birisi de belki en etkilisidir.
Dünü unutan geleceği inşa edemez. Tarih şuuru ve bilinci kimliğimizi oluşturma ve aidiyet duygusunu güçlendirme açısından önemlidir. Yalnız tarihi okurken / öğrenirken kuru bir tarih bilinci değil, geçmişe mekanik bir bakış ile bakmak değil, tarihi önemli kılan ruhun ne olduğunu düşünerek öğrenmek gerekir.
Biz Müslümanlar olarak tarihimizi Hz. Peygamber ile başlatırız. Asr-ı saadet ve sonrası acısı ve tatlısı ile yaşananlar bizim tarihimizdir.
Tarih kutsanmaz.
Tarihe sadece övgü ile veya zemmederek bakmak sağlıklı değildir. Tarihi olayları değerlendirirken kendi içindeki imkanları, kolaylıkları ve zorlukları birlikte düşünmek gerekir.
Unutmayalım ki bizden sonraki nesiller de bizim yaşadıklarımızı, yaptıklarımızı ve yapamadıklarımızı değerlendirecekler.
Yıldönümü münasebetiyle kerbela başta olmak üzere dün yaşanan olayları değerlendirmek bizim görevimizdir. Fakat dün yaşananlardan iftilafların çoğalmasını değil ders alacağımız yönleri düşünmeliyiz.
Unutmayalım ki kardeşliğimizi bozmak isteyenler bu gibi olayları dün fitne ve kargaşa çıkararak değerlendirmeye çalıştırlar ve yine çalışacaklardır.
Biz tarihi, geçmişte yaşananları değiştiremeyiz.
Dün / tarih okumaları geçmişte yaşananları anlama çabasıdır. Ve ilaveten ders alma, özellikle aynı hataların tekrar edilmemesi çabasıdır. Ve tarihi değerlendirirken Müslüman kimliğinin vazgeçilmez değerleri olan kardeşlik, insaf, dayanışma ve hoşgörü gibi kavramları da asla ihmal edemeyiz.
Dünü anlamak ve değerlendirmekle alakalı başta tarihçilerin, idarecilerin ve düşünürlerin önemli değerlendirmeleri vardır. Ama bu çağın önemli devlet adamlarından bilge kral rahmetli Aliya Izzetbegoviç’e ait iki sözü paylaşmak istiyorum. “Dün ile yaşamayın, ama dünü de unutmayın”, “Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”
Bugün
Günümüzde İslam dünyasının hali çok sıkıntılı.
Yanı başımızda yıllardır devam eden Suriye konusu başta olmak üzere Yemenden Libya’ya İslam coğrafyası kan ve gözyaşı içinde. En son Afganistan’da meydana gelen olaylar hepimizi derinden yaraladı. Üzüldük ve kahrolduk. Haber bültenlerine yansıyan görüntüler sözün bittiği yeri ifade ediyor. Bunun yakın ve uzak zamanda etkisini ömrü olan herkes görecek. Aynı coğrafyanın, aynı kültürün ve inancın mensuplarının birbirlerine olan tavırları hangi saik ile olursa olsun ne ile izah edilecek? Hangi gerekçelerle yapılırsa yapılsın kabul edilemez olduğu izahtan varestededir. Bu duruma acaba hangi bilim dalı buna çare üretecek?
İslam olmak, Müslüman olmak bize neler kattı veya katmalıydı.
Bir ırka olan mensubiyet, dünya ve üzerindekileri değerlendirmek adına veya sahip olmak adına geldiğimiz nokta nedir?
Bizi öldürmeye gelen bir insanın biz de dirilmesi esas iken tekbir getirerek din kardeşini öldüren insan tipi nasıl yetişti?
Özellikle insan yetiştirmede, eğitimdeki yöntem ve kaynak problemlerini tespit edip gerekli çalışmaları yapmadıkça yarınımızın bugünümüzden daha zor geçeceği gözüküyor.
Salt metin okumaları ne kadar sağlıklı?
Değerli akademisyen M. Erol Kılıç beyin de ifade ettiği gibi salt Arapça bilmek veya okumak alim olmak için yeterli mi?
Kerbela üzerinden düşmanlıkları körüklemek kime ne kazandıracak ki?
Hz. Hüseyin’in ümmetin ortak değeri olduğundan kimsenin şüphesi yok. O’na ve yetmiş civarındaki arkadaşına yapılanları hangi vicdan onaylar?
Kerbela’da Efendimizin torununa, ailesine ve arkadaşlarına yapılanlar zulümdür, cinayettir.
Peki, bugün bizim oluşturduğumuz yeni Kerbelalara ne demeli? Oluşan Kerbelalar neticesinde insanlar yurdunu terk etmeye devam ediyor. Özellikle sanki eman yurdu imiş gibi batı ülkelerine insanların koşarak gitmesi ne kadar acı veren bir olaydır.
Ne Yapmalı
Müslüman kimliğimizi oluşturmada, okumalarımızda ve dini metinleri anlamada ciddi bir yöntem problemlerimiz olduğu açıktır.
Önceki âlimlere saygı göstermek görevimizdir. İlim ahlakının gereği bu ihmal edilemez. Ama kendi dönemlerinde ürettikleri ve içtihadi olan bilgileri / konuları kutsamak ve ibare bunu ifade ediyor, şeklinde bir çıkarım ile okumalarımıza bakmak ise apayrı bir sorumluluk ve vebaldir. Acizane kanaatimizce geçmişteki âlimlerimize de haksızlıktır.
Ürettiğimiz bir takım kavramların yerelliği, yaşadığımız olayların etkisi ve daha birçok etken sebebiyle ürettiğimiz bilgiyi üstünlük aracı haline getirmek, baskı kurmak ne kadar İslam’a uygun ki? Dünya ve dünyalıklara dair endişelerimizi dini terim ve kavramlar üzerinden yürütmek ahlaki mi?
Böyle olumsuz bir tablonun karşısında düşman da bu tabloyu fırsat bilip her türlü kışkırtıcı dili kullanmayı ihmal etmiyor. Eğer biz kendi sabitelerimiz ve onların etrafında geliştireceğimiz değerlerimizi yaşadığımız çağa taşıyamaz isek düştüğümüz yerden kalkamayız.
Osmanlı tecrübesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bununla kastettiğimiz dünü aynen bugüne taşıyalım demek değildir. Eğitim alanında yapılan okumalar ilmi bir disiplin içinde olmaz ise neticesi acı bir tablo. Bildiğim kadarıyla Osmanlı’da okunan metinlerin mahiyetinden devletin bilgisi oluyordu. Hatta diğer sivil alanlarda da yapılan eğitim ve irşat faaliyetleri konusunda devlete bilgi veriliyordu.
Dünü yaşadık. Yarının garantisi yok. Ama yarınları inşa etmek ve huzurlu bir gelecek bırakmak ise bugün yaşayan bizlerin görevidir. Acıları kaşımadan ve ajite etmeden anlamaya çalışmalıyız. Öteki’nin hukukunun önemli olduğunu unutmamalıyız.
Bizim dışımızdaki dünya zaten bizi bölmek, parçalamak ve yok etmek iççin gece gündüz çalışmaktadır. Dün / tarihte yaşanan olayları bir günde çözemeyiz. Sağduyu ve ilmin öncülüğünde dünü anlamak, bugünü yaşamak ve geleceği inşa etmek bize düşen görevdir.