Düşünce ve inanç farklılığı insanla birlikte hep var olmuştur.
İnandığı gibi yaşama ve ifade edebilme temeli üzerine kurulu düşünce özgürlüğü temel insan haklarındandır.
İslam da, “Herkesin dini ve inancı kendinedir.”(Kafirun,7) diyerek dünyada insanlara bu özgürlüğü tanır.
Herkes inandığının doğru olduğunu düşünür. Ancak şu bir gerçektir ki, doğru bir tanedir ve bu kadar çeşit düşünce ve inançlardan bir tanesinin dışındakilerin hepsi yanlıştır.
Doğruyu bulamayan boşlukta bocalar ve kurumuş yaprak misali savrulmaya mahkumdur. Ateist ve deist gibi düşüncelere yönelenlerin ekseriyeti de o boşlukta bocalayanlardan oluşur. Çünkü Kur’an’ı anlayan birinin, İslam’ı bırakıp bir yere gittiği duyulmamış, batıl düşüncelere kapılanların neredeyse tamamı da, Kur’an’la tanışmamış ve birilerinin propagandasına kapılmış kitlelerdir.
Kur’an’a göre her konuşan dinlenebilir ancak her söze itibar edilmez.
Sözlerin doğru olanını kavrayabileni müjdeler, aklın kıymetini bilen ve hakkını verenlerden övgüyle söz eder;
“Söylenenleri dinleyip de en güzeline uyan kullarımı müjdele! İşte Allah’ın doğru yolu buldurduğu kimseler onlardır, gerçek akıllı kimseler de onlardır.(Zümer,18)
Çünkü insan, aklı sayesinde diğer varlıklardan üstün kılınmıştır. Söylenenleri ölçüp tartmadan her söyleneni benimseyip ardından gidenler, akıl nimetini atıl duruma düşürmüş, kendisini de değersizleştirmiştir.
Kur’an dikkate alınmadan, birilerinin Allah ve ahiret inancını inkar eden sözlerini benimseyip peşlerinden gidenler sadece doğrudan uzaklaşır, kıyamet günü de gerçekle yüz yüze geldiklerinde birbirlerini suçlarlar;
“Haksızlık edenler, tutuklu halde Allah’ın huzuruna getirildiklerinde, birbirlerine söz atarlarken bir görsen!
Zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanlara:
“Siz olmasaydınız, hiç kuşkusuz biz inanan insanlar olurduk.” derler.
Büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara:
“Size doğru yol gösterildikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç işliyordunuz.” derler.
Zayıf sayılanlar da, büyüklük taslayanlara şöyle cevap verirler:
“Hayır! Gece gündüz işiniz tuzak kurmaktı. Çünkü siz daima Allah’ı inkâr etmemizi bize telkin ederdiniz.”
Artık azabı gördüklerinde için için yanarlar.” (Sebe,31-33)
Kur’an, aklı en iyi değerlendirmeye yarayan bir rehberdir.
Kıyamet günü yaşanacak gerçek bir hayatı dünyaya yansıtıyor, hakikat konusunda gösterdiği ikna edici kanıtları gözardı edip, bir inat uğruna Allah’ı tanıyamadan ölüp giden sözde bilmişler ile onlara uyup arkalarından gidenlerin, kıyamet günü birbirini suçlayacakları o tartışma sahnesini filim gibi insanlara izletiyor. Önyargı ve iftiralara kanmamak ve pişmanlık yaşamamak için doğruyu bulmaya yarayan bu filim, Kur’an’a bakarak dikkatle izlenmelidir.
Zira Kur’an’ı tanıma fırsatı bulanlar, bakıp düşünmeyi emrettiği dünya ve kainat sisteminin işleyişi, canlılar ve bitkilerin yaratılışı gibi, Hz. Peygambere gönderildiği çağda kimsenin bilemeyeceği ve günümüzdeki verilerle çatışmayan o bilgiler karşısında, kendini tanıma ve doğruyu bulma imkanı bulacaktır. İnsan kendini bilirse Allah’ı bulur, kendini bilemeyen hiçbir şey bulamaz.
Kur’an’ı tanıyan kimseye aldanmaz.