Müslümanın duruşunu İslamın adalet anlayışı belirler. Adalet mülkün temelidir ve yaşatılması vazgeçilmez ilkedir.
Nitekim Yüce Allah;
Kendimizin veya anne babamızın ve akrabamızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutmayı, zengin veya fakir ayırımı yapmadan Allah için doğru dürüst şahitlik etmeyi, hislere uyup adaletten ayrılmamayı emreder, eğer adaletten sapar veya üzerimize düşeni yapmaktan geri duran olursa bunun hesabının sorulacağını bildirir.(Nisa,135).
Ayrıca, “Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur” (Maide,8) diyerek, düşman dahi olsa adaletli olunmasını kesin bir şekilde emreder.
Allah (cc), güven ve barışın hakim olduğu bir toplum inşa etmek için Kur’an-ı Kerim’i rehber, Hz. Muhammed’i (sas) de öğretmen olarak göndermiştir. Barış içerisinde yaşayabilmek, bütün inanç sahiplerine inandığı gibi yaşama hakkı tanımak ve güvenliğini temin etmekle mümkündür. Hz. Peygamber ve arkadaşları, inançları nedeniyle maruz kaldıkları baskı sonucu, yerini yurdunu terk ederek Medine’ye hicret etmek zorunda kaldılar. Bir zaman sonra Medine’de Hz. Muhammed’in önderliğinde oluşan Devlet ise, bütün inançlara saygı duymuş, kimse inancından dolayı huzursuzluk yaşamamıştı. Bu anlayış Hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali dönemlerinde devam etmiş, ecdadımız Osmanlı da farklı inanç mensuplarına karşı adalet ve saygıya dayalı duruşuyla dünyaya örnek olmuştur.
Yine İslamın ilk dönemlerinde, Medine’den umre için Mekke’ye gelen müslümanlar, müşrikler tarafından şehre sokulmamış ve Kabe’yi tavaf edemeden Medine’ye dönmüşlerdi. Bir yıl sonra Mekke müslümanlar tarafından fethedilince bunun intikamını almak isteyenler olmuş ve Allah onlara şu uyarıyı yapmıştı;
“Mescid-i Harâm’a girmenizi engellediler diye bir topluma karşı duyduğunuz kin, sakın aşırı gitmenize sebep olmasın. İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın cezası çetindir” (Maide,2).
Son zamanlarda, halkının oylarıyla seçilmiş milletvekili düzeyde birinin Kur’an-ı Kerim yakmak için yanıp tutuştuğuna ve yetkililerin de bu hadsizliği destekler mahiyette duruş sergilediklerine, ayrıca milyarlarca müslümanın canını acıtan bu saygısızlık karşısında uluslararası kuruluşlar başta olmak üzere diğer ülke yetkililerin sessiz kaldıklarına tanık oluyoruz.
Her şeyden müslüman topluluklar bu gibi olaylara yabancı değiller. Kur’an’ın gönderildiği dönemdeki inkarcı cahil toplum da;
“Bu Kur’an’a kulak vermeyin, okunurken gürültü çıkarın, belki bastırırsınız.” (Fussilet,26) diyerek Kur’an’ın sesini kısmak, insanlara ulaşmasına mani olmak istediler. Tarih boyunca bezer engellemelerle Kur’an ile insanların arasını ayırmak için bu zihniyet sürekli varolmuştu. Ancak sonuç, onların istediği gibi değil, her zaman Kur’an’ın dediği gibi olmuştur;
“Allah’ın nurunu söndürmek isterler. İnkarcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlayacak!” (Saf,8). Dolayısıyla, Kur’an dün olduğu gibi bugün de yarın da kendisine gönül bağlayanlara ışık olmaya devam edecektir. Bunca tahriklere rağmen bugüne kadar, İncil ve Tevrat’ı yakan veya ayakları altında çiğneyen bir müslümanın çıkmaması, inançlara karşı medeni duruşun öncüsü ve örneği müslümanlar olmuştur.
Bize düşen, yine müslümana yakışır bir duruş sergilemeye devam etmektir. Yüce Allah’ın: “İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın.” uyarısı, müslümanın kimin yanında, kimin karşısında nasıl durması gerektiğini gösterir.
Müslüman, hadsizlerin seviyesine inmez. Kitabına ve inancına hakaret edenler karşısında vakarını korur, tahriklere kapılmaz, feraseti sayesinde sürüklenmek istenen tuzaklara düşmez, Allah’tan başka ilah tanımaz, ama putlara bile hakaret etmez.
Dinine savaş açmayan, vatanına göz dikmeyenlerle iyi ilişkiler içinde olur ve onlara adaletli davranır. (Mumtehine,8)
Dinine savaş açan, yurduna göz diken ve onlarla işbirliği içinde olanlarla ise dostluk kurmaz. (Mumtehine,9)
Allah’a ve peygamberine düşmanlık eden kimselere -babaları, oğulları, kardeşleri yahut diğer akrabaları da olsa- sevgiyle bağlanmaz. (Mücadele,22)
Müslüman, hiç bir ayırım gözetmeden haksızlığın karşısında durur. Yanlışı savunmaz, yanlış yapana destek olmaz. Zalimden bile intikam almayı yasaklayan inancı gereği, masum kimselere asla haksızlık etmez.
Allah’a karşı mahcup eden, O’nun rızasından mahrum eden, insanları Allah’ın yolundan alıkoyan, insana ve canlılara zarar veren, ruhu ve çevreyi kirleten hiç bir tutum ve davranışlarda bulunmaz.
Her zaman doğrunun, adaletin, barışın, ahlakın, samimiyetin, hayanın, merhamet ve şefkatin, saygı ve sevginin yanında yer alır.
“Rabbimiz Allah’tır” deyip, dosdoğru çizgide yaşayanlara korku ve endişe yoktur. (Fussilet,30)