Varoluş ve yaradılışın arka planını keşfetme arzusu daima insanın zihnini meşgul etmiştir.
Kur'an, tabiat kanunlarından bahsederek bu çabayı da teşvik eder.
Çünkü dünya, güneş, ay, yıldız ve diğer gezegenlerin bir disiplin ve denge içerisinde hareket etmelerinin arka planında bir varlığın bulunduğu sonucuna varmak hidayetin kapısını açabilir. Bu sebeple Kur’an, güneş ve ayın yörüngesinden, gece ile gündüzün ahenginden ve bitkilerin toprakta yeşermesinden bahseder;
Ölü toprak Allah'ın varlığına açık bir kanıttır. Ona can verdik ve ondan taneler çıkardık.
Gece de açık bir kanıttır. Gündüzü ondan çekip alırız da karanlıkta kalıverirler.
Güneş kendisine ait yörüngesinde akıp gider. Bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.
Ay için de menziller belirledik.
Ne güneş aya yetişip çatabilir ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzüp gider. (Yasin, 33-40)
İbrahim Peygamber, başta babası olmak üzere içinde yaşadığı toplum ay, güneş ve yıldızlar ile bunları sembolize eden putlara taparlardı. Akla ters olan bu inanç karşısında İbrahim (a.s.), onların taptıklarını takibe alıp, kavmini de ikna ederek yanlış gidişata dur demek istedi.
"Gecenin karanlığı kaplayınca bir yıldız gördü. 'Rabbim budur' dedi. Yıldız batınca da 'Batanları sevmem' dedi. Ayı doğarken görünce, 'Rabbim budur' dedi. O da batınca, 'Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yolunu şaşırmış kimselerden olurum' dedi. Güneşi doğarken görünce, 'Rabbim budur; zira bu daha büyük' dedi. O da batınca dedi ki: Ey kavmim! ben, sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım." (Enam, 76-78).
İbrahim (a.s.), putperestleri kainat kanunları üzerinde düşünmeye ve akllarını kullanmaya yönlendirerek gerçeği ispatlamaya çalışıyor. Taptıkları yıldız, ay ve güneşin de bir güç tarafından yönetildiğini, bir nizam ve hassas denge içerisinde hiç bozulmadan varlıklarını sürdürmelerinin arkasında tek bir ilahın bulunduğunu, birden çok ilahın olması halinde dünyada bu şekilde bir ahengin olamayacağını anlatıyordu.
Yaklaşık beş bin yıl önce yaşanmış bu olaydan da anlaşılcağı üzere, gerçeği ve doğruyu öğrenmek, içine düştüğü boşluktan kurtulup zihinsel özgürlüğe ulaşma peşinde insanlık eskiden beri arayış içerisinde olmuştur.
İbrahim (a.s.)’ın: "Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yolunu şaşırmış kimselerden olurum." sözü, insanın tek başına hidayete ulaşmasının imkansız olduğunu, her konuda olduğu gibi bu konuda da Allah’a ihtiyaç duyduğunu gösterir.
İnsanı en güzel şekilde yaratan ve onun ihtiyaç duyacağı her şeyi yaratıp insanın hizmetine sunan Allah, hakikati kavrama ihtiyacını da Hz. Muhammed ve Kur'an'ı göndererek gidermiştir. İnsan ve diğer varlıkların yaratılış amacı, ölüm ve ölüm sonrası gibi zihni meşgul eden soruların açıklığa kavuşması, Kur'an devre dışı bırakılarak çözüme kavuşması mümkün değildir.
Bilimin gelişmesiyle, insanın menşei hakkında yapılan çalışmalar neticesinde, evrim yoluyla insanın maymundan türediğini savunmuşlardı. Ateizmin de sahiplendiği bu teorinin bilimsel hiç bir dayanağının olmadığı, bu güne kadar bir canlının evrim geçirdiğine rastlanmadığı yine ateist düşünürler tarafından dile getirilmiştir. Dolayısıyla, hidayet kaynağı Kur’an devre dışı bırakıldığında, insan kendinden daha aşağı bir varlığı ata edinecek kadar saçma bir düşünceye saplanabilmektedir. Teknoloji ve bilim alanında çağın geldiği zirveye rağmen, Kur’an’ın savunduğunun aksi ispatlanamamıştır.
İnançsız insanların bu konulardaki çıkmazlarına ve saçmalıklarına bakıldığında hidayete kavuşmak büyük bir lütuf ve zenginliktir. Aynı şekilde, hidayet üzere kalabilmek, dünyanın cazip süs ve şatafatlarına kapılıp savrulmamak da çok önemlidir.
Nefsin arzu ve istekleri, mal, makam ve şöhret düşkünlüğü insana çekici gelir. İradesine hakim olamayan insanların gözlerini kör eder ve dünya hayatının geçiciliğini unutturabilir. Dünyaya saplanan ve nefsinin arzularına esir olan dengeyi de kaybeder. Müslüman, dünyada da güzellik ister, ahirette de güzellik ister. Bu dengeyi kaybetmemek hidayettir, iki cihan mutluluğudur.
Bu sebeple, Kur’an bize şöyle dua etmeyi öğütler;
"Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma." (Al-i İmran,8)
Hz. Peygamber de der ki: "Ey kalplere yön veren Allahım! Kalbimi senin dinin üzere sabit kıl!" (Tirmizî).